Islah

EN

24.09.2016 - 05.11.2016

Mixer sezon açılışını Berkay Buğdanoğlu’nun son dönem çalışmalarını içeren kişisel sergisi Islah /Reclamation ile yapıyor. Sergi 24 Eylül - 5 Kasım tarihleri arasında Mixer’de izlenebilir.

Buğdanoğlu’nun önceki serilerinden alışık olduğumuz çelik üzerine çalıştığı işlerin yanı sıra sanatçının ilk heykel çalışmalarını da bu sergide görmek mümkün. Buğdanoğlu, Mixer’deki üçüncü kişisel sergisinde kendi tekniğine sadık kalmakla beraber kullandığı malzemeleri dönüştürerek ve bütünleştirerek pratiğini bir adım öteye taşıyor.

Sanatçı hayata dair olan ve hayatın içinden gelen varoluşsal olguları resmederken geçiş malzemesi olan pas ile zaman alışverişinde bulunarak, bazen de yıkım sürecini sınırlandırarak eserlerini yaratıyor. Sergi, heykellerin dahi kendi içinde bir yapım ve yıkım sürecinden geçtiği ve bu döngünün her açısının sergiye ve çalışmalara dahil edildiği bir devinim içerisinde nefes alıyor. Sanatçı, bugüne kadar irdelediği kaos temasından yola çıkarak sürdürdüğü pratiğinde, ne tam var olabilen ne de tam yok olabilen bir çizgiye doğru ilerliyor.

Sanatçının hep irdelemiş olduğu kaos kavramının, sergide daha olgun bir bakış açısıyla ele alındığını söyleyebiliriz, zira Buğdanoğlu bu sefer işlerinde kaosun yeniden doğuş kısmına odaklanıyor. Zaman kavramının Buğdanoğlu’nun işlerinde daha elzem bir noktaya geldiğini ve süreç kavramının ön plana çıktığını gözlemliyoruz, bakmak veya görmekten ziyade ‘oluş’u deneyimliyoruz.

Sanatçı varoluşsal bilgiyi toplayıp derleyip sentezlediği çalışmalarda ses ve dokunma gibi tüm algılara hitap etmeyi tercih ediyor. Örneğin; sanatçının ürettiği ilk interaktif çalışma olan bir enstrüman-heykel formunda olan eser, işlerdeki en temel ögelerden biri olan geçiciliğe vurgu yapıyor, geçici olanın varoluşsal değerini yüceltiyor. Zira bu interaktif heykel enstrümanının katılımcılarla beraber mekandan beslenerek mekana dağıttığı ses dalgalarının ömrü oldukça kısa. Burada, bu enstrüman-heykel aslında bir bitki veya ağaç gibi, geçici estetik algısının altını çiziyor, var olduğu anda kaybolan ses dalgaları, insanoğlunun yaptığı veya yapacağı her şeyin kozmik zaman tünelinde doğrudan yok olan (ya da yok olacak olan) varlığını temsil ediyor. Adeta bir orman yangınına bakarken hissettiğimiz ihtişam ve hayranlık hissine paralel bir duygu ile, bir entropi hayranlığıyla yıkımın sürece ve yeniden yaratıma dahil olduğunu hatırlıyoruz, bizlere esasen geçici olanın geçiciliğinin yaşamın kendisi olduğu gerçeğini vurguluyor.

Sanatçının sergilenen ilk heykel çalışmalarından biri olan ‘qualis eram’, eski dönem ‘yaşayan taş heykel’ Yunan estetiğini andırsa da, bir mühendislik harikası olarak planlı bir şekilde inşa edilmiş. Son derece yapay bir güzellik anlayışını barındıran heykelin bazı kısımlarını üretim süreci içerisinde yok eden sanatçı, heykelin kendisini de bir nevi estetik ömrüyle sınırlandırarak bu sahte güzellik anlayışını sorguluyor.

Buğdanoğlu, “bir şeyin geçici olması onu daha önemli kılıyor bence” diyerek işlerinde yarattığı koşullu varoluş halini açıklıyor, “zaten her şey geçici ise kalıcı olan sadece ‘an’ ve ondan ne yaptığımızdır.” Yıkım olgusunu estetize eden bir anlayıştan ziyade, hali hazırda yıkılanın / yok olanın varoluşun esas parçası olduğu fikrini yücelten bir yaklaşım içerisinde bulunan, yıkım ve dönüşüm temasını hem malzemelerin dönüştürülme hallerinde hem de gezerken kendimizde bulabileceğimiz bir sergi… Belki de işlerin bu denli doğal bir hayranlık uyandırmasının sebebi, salt estetik bir yaratımdan ziyade ‘oluş’ olgusunun hassas dengelerine şahitlik etmesidir. Resmetmekten çok bir varoluş pazarlığı olan; karanlık (yaşamayan) ve aydınlık (yaşayan) arasındaki denge sayesinde ifşa edilen ‘oluş’a dair ipuçlarını silen ve yeniden yazan bir sergi.