Röportaj: Beyza Uçak
2016
Beyza Uçak sanat pratiğini şöyle anlatıyor: “İşlerimde disiplinler arası tekniklerle iletişim kurarak, grafik tasarımının görsel antropolojideki yerini keşfediyorum. Fikirlerimi tasarım ve kültür tarihine yakın bir noktaya konumlandırıyorum. Yaratım sürecim; film ve ses kaydından analog baskı tekniklerine kadar çeşitli araçlardan besleniyor. Birbirinden farklı araçların değiştirme ve dönüştürme ihtimallerine karşı duyduğum ilgi sebebiyle, işlerim için seçtiğim üretme biçimlerini dijital manipülasyondan metal gravürlere kadar uzanan geniş bir üretme biçimi yelpazesinde değerlendiriyorum; iletişim ağlarını tespit ederken ve bu iletişim ağı içerisinde neyin mümkün olabileceğini keşfederken, izleyiciye olan yansıma olasılıklarını da göz önünde bulunduruyor ve bu bağlamda işler üretiyorum.”
Imaginary Places serisi nasıl şekillendi? Hayal gücünün ve masalların iç içe geçerek oluşturduğu bir seri olduğunu söyleyebilir miyiz?
Imaginary Places serisi üretmek için bir süreçti, bir şey olarak başladı ve farklı bir şey olarak sonuçlandı. En başta postyapısalcı düşüncenin üzerine yoğunlaşarak, bir yerin anlamını araştırmak için mimari ve manzara resimleri görüntülerinden oluşan bir arşiv oluşturdum. Otumasına izin verdim, bulduklarımın arasına yazmadım bile. Bir yıl veya daha sonra ‘Medyalar arası değişimde ne meydana gelir?’ sorusuna cevap olacak bir çalışma yapmam istendi. Bu beni montaj, kolaj veya yapı-bozuculuk üzerine tekrar düşündürürken alışkanlıkları kırma, yabancılaştırma, bozma, bindirme mekan ve yaşanmışlık arasında yeni ilişkiler kurdurdu. Tabii anlatımda farklı ritimler ve süreçler olabilirdi (mekan nerede, nasıl var oluyor?) fakat aynı zamanda mekanın oluşturulmasında metod ve metodolojiler olabiliyor. Basılmış sayfanın ekrana, ekranın gravür levhasına, gravür levhasının kağıda çevirisi. Bence basım süreci -veya bu durumda “kaybı”, hikâyeyi yazarı olmadan yeniden oluşturuyor. Kaybolan ise yeni bir bilinmeyen için mekan yaratmış oluyor.
Şimdi tabii, 70’lerdeki Superstudio’nun The Continuous Monument veya Archigram’ın sistemleri, 1920’lerde Avrupa’da ikinci bir ütopik mimari dalgasının izlediği hayali sosyal ütopyalar var. Bunların hepsi Imaginary Places’e tarihsel çıkış noktaları olarak gösterilebilir. Bununla beraber politik ve kültürel devrimin liberal/solcu tuzaklarına düşme hatasında bulunmak da çok kolay (bu noktada sosyopolitik ütopya ve distopya hakkında düşünmek için çok geç). Hayali toplumlar ve onların coğrafyalarını anıtlaştırma arzusuyla, gerçek yerler yaratmakla ilgileniyorum. O yüzden konu olarak “hayali yerler”i seçmek kolay oldu. Böylece dünya dışında yerler seçtim - eğer Dünya bu hikâyenin içinde yer alsaydı, cennet ve cehennem, gelecekteki mekanlar gibi, gerçekten var olan yerlere takma isimler gibi olurdu. Onlar bilinmeyenler - büyük ihtimalle ziyaret ettiğiniz yeni yerler, Homer tarafından Odysseys’deki Aolio veya Oz Büyücüsü’ndeki Nomeland gibi, mekan yaratmak için bilgi yoksunluğundan doğmuş, sanırım.
Sanatsal pratiğinde çok farklı mecralarda işler ürettiğini görüyoruz. Imaginary Places serisinde, bu hayali mekânları somutlaştırmak için neden gravür tekniğini seçtin? Üretim sürecin ve kullandığın teknik üzerine bilgi verebilir misin? Kullandığın tekniğin bu projenin konusu ile ilişkisini anlatabilir misin?
Bence bir önceki soruda bundan bahsettik, teknik olarak, bütün dijital basım teknikleri bir takım bilgilerin kaybolmasına yol açıyor. Eğer daha yakından bakarsanız, değiştirilemez (esnetilemez) bilgiler bulunmakta. Bunu neredeyse atomlar ve pikseller kadar büyüleyici buluyorum. Gravür, serigrafinin aksine, son ana kadar stencil’e esneklik sağlıyor, ben de bunu seviyorum. Çalışmama ilk olarak fotoğrafın da gerektirdiği gibi stencil ile başlıyorum, ama önceden tekrar ve tekrar ısıtıyorum, baskı yaparken bir derinlik yakalamak, gölge ve ışıkla oynamak için elimle kazıyorum.
Beyza Uçak, Imaginary Places (2012),
12 puntolu caslon tipo baskı ile metal üzerine gravür ve fotoğraf pozlama